Son günlerde vergi daireleri tarafından kişilerin malvarlıklarına haciz işlemi tesis edildiği, banka hesaplarına sık sık elektronik haciz (e-haciz) işlemi tesis edildiği ve haciz varakalarının tebliğ edilmemesi sebebiyle kişilerin bu durumdan haberdar olmadığı ya da bankada işlem yapmaya çalışırken haberdar olduğu görülmektedir. Günümüzde kişilerin neredeyse tüm parasal işlerini bankalar aracılığıyla gerçekleştirdiği göz önüne alındığında tesis edilen e-haciz işlemlerinin, hayatın ve ticaretin akışını önemli derecede aksatacağı izahtan varestedir. Kaldı ki söz konusu amme alacaklarının çoğunun tahsil zamanaşımına uğradığı, kişilerin geçmiş bir dönemde kanuni temsilci ve/veya hissedar olduğu tüzel kişilerin asıl alacaklı olduğu ya da mirasçı olarak sorumlu tutulduğu haller olduğu görülmektedir.
Haciz, 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun’un[1] 62 ila 65’inci maddeleri arasında düzenlenmiştir. Kanun’un 62’nci maddesi şu şekildedir:
'Borçlunun, mal bildiriminde gösterilen veya tahsil dairesince tesbit edilen borçlu veya üçüncü şahıslar elindeki menkul malları ile gayrimenkullerinden, alacak ve haklarından amme alacağına yetecek miktarı tahsil dairesince haczolunur.
Maliye Bakanlığı amme alacaklarının takibinde haczolunacak malların tespiti amacıyla yapılacak mal varlığı araştırmasının şekli, alanı ve kapsamı ile araştırma yapılacak amme alacaklarının türü ve tutarını belirlemeye yetkilidir. Bu yetki alacaklı amme idaresi itibarıyla da kullanılabilir.
Borçlu tarafından başkasının olduğu beyan veya üçüncü şahıs tarafından ihtiyaten haciz veya istihkak iddia edilmiş bulunan malların haczi en sonraya bırakılır.
Ancak haczolunan gayrimenkul artırmaya çıkarılmadan, borçlu, borcun itfasına yetecek menkul mal veya vadesi gelmiş sağlam alacak gösterirse gayrimenkul üzerinde haciz baki kalmak üzere gösterilen menkul veya alacak da haczolunur.
Şu kadar ki, bu suretle mahcuz kalan gayrimenkulün idare ve işletmesine ve hasılat ve menfaatlerine tahsil dairesi müdahale etmez.
Tahsil dairesi alacaklı amme idaresi ile borçlunun menfaatlerini mümkün olduğu kadar telif etmekle mükelleftir.‘
Görüldüğü üzere; haczin ne şekilde ve hangi esaslara göre tesis edileceği kanun hükmünde düzenlenmiş olmakla birlikte dava açma hakkında düzenleme yapılmamıştır. Tesis edilen haciz işlemlerine karşı dava açmak mümkündür. Peki hangi mahkemede dava açılabilmektedir? Kaç gün içinde dava açılabilmektedir? Bu soruların yanıtı 6183 sayılı Kanun’da düzenlenmemiştir.
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun[2] 37’nci maddesi gereğince vergi, resim, harç ve benzeri mali yükümler ile bunların zam ve cezalarından doğan amme alacaklarına ilişkin haciz işlemlerine karşı, haczin dayanağı ödeme emrini düzenleyen alacaklı vergi dairesinin bulunduğu yerdeki vergi mahkemesinde; Kanun’un 32’nci maddesi gereğince ise bunlar dışında kalan amme alacaklarına ilişkin haciz işlemine karşı idare mahkemesinde dava açılabilmektedir. 6183 sayılı Kanun’da ödeme emrine ve ihtiyati haciz işlemlerine karşı dava açma süresi düzenlenmesine karşı haciz işlemine karşı Kanunda özel bir süre düzenlenmemiştir. Haciz işlemine karşı vergi mahkemesinde dava açma süresinin 30 gün, idare mahkemesinde ise 60 gün olduğu düşünülmektedir. Uygulamada da bu sürelere riayet edilmektedir. Danıştay 4. Daire’nin 16.02.2017 tarih, 2016/11546E. ve 2017/1662K. sayılı kararında da ‘…davacının 12/08/2015 tarihinde malvarlığına konulan haciz işlemine itirazda bulunarak davalı idareye başvurduğu ve 12/08/2015 tarihi itibariyle haciz işleminden haberdar olduğu dikkate alındığında, dava konusu haciz işlemine karşı yasal süresi olan 30 gün içinde dava açılması gerekirken…’ şeklinde hükmedilerek dava açma süresinin 30 gün olduğu belirtilmiştir.
Haciz işlemine karşı açılan davada borcun ödendiği, zamanaşımına uğradığı, haciz varakasının usulüne uygun olmadığı gibi iddialar öne sürülebilmektedir. Ayrıca haczin tesis edilebilmesi için ödeme emrinin usulüne uygun şekilde tebliğ edilmesi gerekmektedir. Bu konuda emsal nitelikte bulunan, Danıştay 9. Daire’nin 24.05.2021 tarih, 2018/2570E. ve 2021/3240K. sayılı kararı ‘Usulüne uygun olarak sıra ile ihbarnameler ve ödeme emirleri tebliğ edilmiş ve bunlara dava açılmamış ya da dava açılıp müvekkil aleyhine sonuçlanmış ise, anılan kararların kesinleşmesi üzerine mükellefler hakkında haciz işlemi uygulanmasına engel hukuki bir durum bulunmamaktadır. Ancak haciz işleminden önceki hukuki durumlarda sakatlık bulunması halinde mükellefler hakkında haciz işlemi uygulanması yasal olarak mümkün değildir.’ şeklindedir. Amme alacağının tahsili amacıyla borçluya önce usulüne uygun ödeme emrinin usulüne uygun tebliği, ardından haczin tesis edilmesi ve son olarak paraya çevrilmesi gerekmektedir. Ancak uygulamada zaman zaman bu hususun göz ardı edildiği görülmektedir. Dava açarken mahkemeden haciz işleminin yürütmesinin durdurulmasının talep edilmesi önem arz etmektedir.
[1] 21.07.1953 tarih ve 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun, (RG. 28.07.1953 – 8469).
[2] 06.01.1982 tarih ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu, (RG. 20.01.1982 – 17580).
댓글